Nazhayvansever Derneği'nden basın açıklaması
GÜNCELNazhayvansever Derneği'nden basın açıklaması
Nazilli’de, başıboş sokak hayvanlarına yönelik hükümetin hazırladığı yasa tasarısına karşı NAZHAYVANSEVER Derneği basın yaptı. Dernek başkanı Mehmet Tığoğlu yasaya şiddetle karşı çıktıklarını, çözüm yolunun bu yasa olmadığını söyledi.
Aydın Barosu Nazilli Temsilcisi Avukat Emel Şahin ve siyasilerin katıldığı açıklamada konuşan NAZHAYVANSEVER Derneği Başkanı Mehmet Tığoğlu;
DEVLET YAŞATIR!
Türkiye tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir hayvan katliamının önü açılarak sadece köpekler değil, toplum tarafından da hayvana akabinde insana karşı şiddeti özendirici bu söylemleri şiddetle kınıyoruz.
Bunun adı bir uyutma değil, hiçbir suçu olmayan canlıları ÖLDÜRME, İDAM CEZASINA MAHKUMİYET hatta SOYKIRIMDIR.
Tüm canlıların yaşam hakkının korunması adına çalışmalar yapılması gerekirken ve çözümü tıpkı uygulanmaktan geri kaçınılarak kar topu haline getirilmiş yasada da belirttiği gibi, “Kısırlaştır, Aşıla, Rehabilite Et, Yerinde Yaşat” olması gerekirken, onların ölümüne ve toplu katliamına sebep olmak yalnızca geçici çözümler doğuracaktır.
Hepinizin bildiği üzere, toplu katliam ve öldürme çözüm olmuş olsaydı;
1910 yılında 80.000 köpeğin Hayırsız Adasına atılarak ölüme terk edildikten sonra güya temizlenen İstanbul sokaklarında bugün 1 tane dahi köpek sokaklarda olmamalıydı.
Yanı sıra, Fatih olarak andığımız Sultan Mehmet, İstanbul kapılarından girdiğinde, dönemin Papa’sı fetva vererek, “Türkleri Constantin’den göndermek yeterli gelmez, onların getirdiği hayvanlarını ve köpeklerini de göndermek gerekir” diye söylemi hala Vatikan’ın kayıtlarında mevcuttur.
Üstelik çok yanlış biçimde son zamanlarda Atatürk’ün çıkardığı bir genelgeye atıfta bulunarak;
O’nun da itlaf yaptırdığını çarpık bir anlayışla algı yapmaya çalışanlara ısrarla vurgulamak isteriz ki;
Köpeği, atı ölünce ağlayan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün meşhur sözünü unutmayınız:
“Benim sözlerimle bilim ters düşerse, bilimi seçiniz!”
Bir zamanlar şeytan olarak ifade edilen batının, bugün uyguladığı yanlış metotları örnek alarak hatta özenerek bunları topluma iyi bir şeymiş gibi lanse etmek ve bunu bir çözüm gibi sunmak resmen bizleri hayretler içinde bırakmakta.
Bahsi geçen ülkelerdeki uygulamalardan önce, hayvanlara, doğaya ve çevreye verdikleri değerleri, ağır yaptırımları ve bilinci özümsemeden, sadece “uyutma” adı altında “öldürmeyi” bir çözüm gibi sunmak, son derece yanlıştır.
Halbuki bizim, batılılaşmaktan daha çok uygarlığa, uygar bir medeniyet olmaya ihtiyacımız vardır.
Örnek almaya çalıştığınız batı; Dünya Savaşı dönemi haricinde 1800’lü yıllardan bu yana kısırlaştırma yapmakta.
Örnek alacaksak lütfen bu yönlerini de uygulamaya koymayı ihmal etmeyiniz.
Unutulmaması gereken en önemli şey; yüzyıllardır bu toprakların bir parçası olan sokak hayvanlarının, bizler gibi hissedebilen, acı çekebilen, ve her fırsatta sırf şirin görünmek için birlikte fotoğraf çekilerek seçim malzemesi olarak dahi kullanılan bu “can dostların” ölüm fermanını vermek veya onları ölüm kamplarında esir etmek ne kültürel değerlerimize ne de 2004 yılında yürürlüğe giren ve 3 yıl önce dağ fare doğurdu biçimiyle beklentileri yine karşılamayan ve uygulanmadığını her fırsatta yaşadığımız 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’nun sistemiyle de bağdaşmıyor.
Uyuşturucuyla, terörle mücadelede, Pandemi döneminde veya depremlerde muhtaç kaldığımız bu hayvanlara karşı gerçekten hiç mi vefa borcumuz yok?
Diğer yandan 20 yıldır popülasyonun azaltılması için 5199 no’lu kanundaki maddeleri, kısırlaştırma ve bakım için ayrılan ödenekleri “başka” kaynaklara harcayan yönetici ve politikacılar, görevini yapmayan memurlar sorunun asıl kaynağıdır.
Görevini yerine getirmek yerine bütçesini başka işlerle uğraşmayı tercih eden belediye ve kurum yöneticileri kontrol edilmemekte ve bu yüzden kısırlaştırma yapılmadığı için agresyon yani gerginlik/saldırganlık sergilemeye meyilli hayvanlarla toplum baş başa bırakılmakta, istenmeyen olaylarla toplum iyice kutuplaştırılmaktadır.
Üstelik bahsedilen yasa tasarısı geçerse bunun en büyük zarar vereceği köpekler, sanılanın aksine saldırgan olanlar değil, tam tersine, mağazalara sığınan, başını okşadığınız, sokaklarda sizi görünce kuyruk sallayan, sokağının, evinizin, iş yerinizin maskotu olmuş, yanından geçen binlerce insana rağmen uyuyan sosyalleşmiş olarak nitelendirdiğimiz sakin köpekler alınarak ilk başta onların öldürülmesine ve katledilmesine sebep olacaksınız.
Kontrol edilmeyen üretim çiftlikleri, gümrüklerden ülkeye sokulan ve çoğaltılan, merdiven altı üreticiler, kayıt altına alınmayan köylerde, çiftliklerdeki sürekli doğum yaparak yavruları dağa, kırsala, sokaklara hatta çöpe dahi atılan hayvan sahipleri hakkında hiçbir yaptırımda bulunmadan faturayı sokakta yaşamak zorunda bırakılan köpeklere kesmek gerçekten çok üzücüdür.
Kısırlaştırma gerçeği, geçen hafta karşımıza çıkan, yapılması gereken bir uygulama değildir.
Halbuki kısırlaştırma ve aşılama, sadece üremenin değil aynı zamanda hayvanların agresyonunu da %90 oranında azalttığı kanıtlanmış bilimsel bir gerçekliktir.
Burada meselenin sadece hayvanlar değil, KAMU SAĞLIĞI olduğu da unutulmamalıdır.
Sokağa terk edilmiş mazlum hayvanların haklarını savunan insanları, “bir avuç zengin” gibi göstererek bizleri aşağılayarak, ötekileştirmeye çalışıp, gerçeklikle bağı kopmuş, kafayı kedi-köpekle bozmuş şımarık bir grup gibi göstermeyi amaçlıyorlar.
Fakat unutulmaması gerekir ki hem STK’lar hem de gönüllüler tarafından kıt kanaat imkanları sayesinde her gün yüzlerce hayvan tedavi edilmekte, kısırlaştırılma yapılmakta ve bölgesinde beslenmesine sebep olunarak kısıtlı olanaklarla dahi olsa çözüm bulmaya çalışmakta.
Üstelik görevini yerine getirmeyen yöneticilerin, memurların işini gönüllü hayvanseverler yapmakta ve üstelik karşılığında hiçbir teşekkür dahi beklememekte.
Kaldı ki 1200 küsur belediyenin yalnızca ortalama 200 kadarında bilinen bakım evi barınak ya da ölüm kampı varken ve buralarda nasıl yaşanmaz koşullarda, kendi pisliğinin içinde ölüme terk edildiği her gün sosyal medya hesaplarında boy boy ifşa edilirken, barınak adı altındaki ölüm kamplarının topluma sanki cennet köşesiymişçesine algı yaratılması ayrı bir muammadır.
Gerçekten çoğu belediyenin sağlıklı, steril ve düzgün çalışan yaşam alanlarına sahip olan alanlar bulabilseydik biz ne diye kendi imkanlarınızla sahipsiz hayvanların tedavisi veya kısırlaştırılması için mücadele ederdik?
Yapacağınız soykırımın farkında mısınız?
Vicdanınız gerçekten buna izin verecek mi?
Maalesef bazı medya organlarının, konunun başlıca müsebbiplerinden, yani yönetici, tarım bakanlık ve müdürlükleri, yerel yönetimlerden, hesap sormak, göreve davet etmek yerine direkt hayvanseverlere ve sokakta yaşamak zorunda bırakılmış hayvanlara işaret etmesinden dolayıysa toplum tarafından “hayvansever” ve “hayvan” olmak, aç bir hayvanı beslemek adeta çirkin bir davranışmış gibi lanse edilmekte hatta toplum daha da kutuplaştırılarak;
Medeniyetimizin ezelden beridir bir sembolü olan dayanışma, hayvan sevgisi, bir arada yaşam kavramı yok edilmeye çalışılmaktadır.
Halbuki unutulmamalıdır ki;
İstanbul kedileriyle dünyaya nam saldığı gibi, Anadolu şehirlerinin sokakları, mahalleler, bizi görünce kuyruğunu sallayarak güvende hissetmemizi sağlayan maskot köpekleriyle, kedileriyle bir toplum halindeydik.
Mimarisinde dahi kuş gözleri, kuş suluklarıyla dünyaya fark yaratan bir toplumken bugün geldiğim noktada kuşlar konmasın diye dikenli tellerle önlem almaya çalışan yozlaşmış bir toplumla karşı karşıyayız...
Diğer yandan sosyal medyada yine ısrarla nabız yükseltici biçimde “başı boş sokak köpeği” olarak lanse edilerek kutuplaştırılmaya meyledilen saldırılar yerine toplumun diğer gerçek sorunlarıyla da toplumun bilinçlendirilmesi gerektiğini de anımsatmak isteriz.
Adalet Bakanlığının verdiği resmi rakamlara göre, insanın insana uyguladığı suç sayısı dakikada ortalama 1000 suçun işlendiği bir ortamda özellikle cımbızla seçilir gibi sadece köpek saldırılarının haberlerinin yapılması ve bunun resmi rakamları dahi belliyken tek sorunun bu gibi gösterilmesi resmen akıl tutulmasıdır.
Mülteciler, öldürülen kuryeler, taksiciler, kadın cinayetleri, cinsel istismarlar, çocuk işçiler, trafik canavarı, çeşitli şiddet olayları ve bilumum toplumsal olayların çarpıcı rakamları resmi kurumlarda ifade edilirken birkaç menfur olayı işaret etmek, algı yaratmak doğru değildir.
Çözümü bilimsel ve etik olarak çok basit ve kontrol altına alınabilecekken halen daha günümüzde saldırı olaylarıyla karşılaşmak ve bunları konuşmak bizleri de derinden üzmektedir.
Ne hiçbir çocuğumuzun ve yine çocuğumuz diye ifade ettiğimiz hayvanımızın canına, sağlığına bir şey gelmesinin düşünülmesi dahi korkunçtur.
Çözüm olarak Türk Devletinden ve parlamentodan beklentimiz;
- Üretim çiftiliklerinin, pet shop üretimlerinin, gümrükten girişlerin engellenmesi,
İnternet başta olmak üzere satışın önlenmesi,
Sahipli hayvanların kayıt altına hatta kısırlaştırılarak üremenin önüne geçilmesi, sokağa-kırsala bırakmaya çalışanlara ağır yaptırımlar verilmesi,
Konunun uzmanları, veteriner hekimler ve bu konuda tecrübe kazanmış STKlar ile iş birliği içerisinde ulusal kısırlaştırma/aşılama eyleminin organize edilmesi ve ilk fırsatta öncelikli olarak devreye koyulması,
Bizi biz yapan, merhamet duyguları gelişmiş Anadolu Kültürünün vicdanıyla lütfen oynamayın.
Katletmeden, bilimsel, etik ve vicdanı çözümün yollarını arayarak bulması ve geniş uzlaşı sağlanmasıdır"ifadelerini kullandı
İlginizi Çekebilir